Ayrık Maviye Yolculuk

Kendiniz için doğru olan kararları, ancak doğru açılardan baktığınız zaman alabilirsiniz. E yol zamanım da gelmişti yeniden… Bir de şu yaklaşan seçimin gerginliğini çok fazla hissetmeye başlamıştım açıkcası. Hergün saatlerce parti başkanları ve tutumlarını izliyor ve dinliyordum. Aslında devletler dünyasında yaşamak, yeterince zor geliyor bana… Fakat vatandaş olmak zorunluluğu ve politikacıların daha da katilleşmesini engellemek istegi, oy kullanmak zorunda bırakacak beni.

Mersin’deki dolmuş faşizminden kurtulmak ve Gözne yaylasına, medeniyetin çarşısına-pazarına bulaşmadan gidebilmek için hayatımıza dahil olan, ‘Arkadaş’ isimli Vaz 2107 markalı, 27 yaşındaki dört tekerli Soviyet yoldaş ile düştük yola. Bu arada, ‘yol’u kavrayamamış insanların, seçimlerim ve hızım ile ilgili ahkam kesmelerinden de sıkıldım artık. Yok neymiş efendim, artık ben de 4 tekerciymişim filan falan… İnsanlar konuşuyorlar bazen, öylesine… Amaçsızca… Kavga arzusu ile…

IMG_2508 (3888 x 2592)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sevgili sevgilim ve yaşıt taşıtım ile, yolun farklı bir üslubunu yaşamaya koyulduk.
Kafamda belirlediğim rota, Antalya Kumluca yakınlarındaki Korsan Koyu diye bilinen bir koyda sonlanıyordu. Orası düşünme-karar verme aşamaları için yeterli olur kanısındaydım. Tabiki aklımda, canevim olan Datça dolanıp duruyordu. Hesaplamalarıma göre 100km için 25 TL yakıt ücreti (LPG 2.20) ödemem gerekiyordu ve bu sebeple 1200km kadar yol alabiliyorduk. İlk yakıt alımında, namı değer ‘Arkadaş’ bize kıyak yaparak, ilk 100km’de 18 TL yakıt harcadı. Hemen bir değişiklik ile, rotayı 1000km daha  uzattım 🙂

Mersin -Datca

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Saatler ikindi vakitlerini gösterirken, Korsan koyuna ulaştık ve Dersim mutfağından, yeşil fasulye konservesini, dalgaların bittiği yere kondurduğumuz masamızda afiyet ile yedik. Değersiz şeyleri dışarda bırakmanın rahatlığı ve yaklaşık 2 yıldır birlikte oldugum kadının uyumundan aldığım hazzın keyfini sürmeye başladım.

IMG_2536

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Nasıl diyordu Cansever şair;
”Bilir bilmez ötüşleri var toprağın içinizde
Kim demiş tabiatta düzen var diye
Aç bir kedi duvara sürtünüyor onu da görün
Atın kendinizi çalgıların çağanların içine
Uygarlığı insan işlerini bilginler düşünsün”

Geceyi Demre civarında bir benzin istasyonunda geçirdik ve 2-3 saatlik bir uykunun ardından, yeniden yola koyulduk. Bu rotanın, Yaşasın Yaşam Bisiklet ile Türkiye Kıyıları Turumda, 2008’de geçtiğim bir rota olması beni ayrıca heyecanlandırıyordu. Sevgili sevgilimin de şahit olmasını istedigim, 20km uzunluğunda harika bir sahil sürüşü için, Dolunayı denize batırdık önce Kaş’ta, ardından günü peydahladık sessizlik ile… Kaş – Kalkan arasındaki o 20km, yine okşadı dinginligimi…

IMG_2547

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu andan sonra, yolun ritmi, bir Blues şarkısı ritmine dönüştü… Keyifli ve doygun, renkli ve kavgasız…
Yine kıyı turumda geçtigim bir yer olan Saklıkent’e saptık bu sefer… Yeşilin, Mavinin, hatta dağ başlarında görünen yaşlı karlar ile bütünleşik bir manzaraya tutulduk.

IMG_2556

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

.

IMG_2566

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Lezzete lezzet katan manzaraların verdiği güç ile, soluğu Datça’da aldık. Genc dostum Yiğit’e yaptığımız sürpriz, onun tepkisi ve Ercan Dostun dükkanı önüne giderken duydugum heyecan, Müslüm Dostun kuvvetli sarılışı gibi bin şey ve bana hissettirdikleri bir tarafa, Türkiye’de en rahat ve hesapsız adım attığım, 4 yaz takı sattığım, koylarında keman çalıdığım, çoğu insana ‘uzak’ Canevim Datça’yı çok özlemişim.

Merkezde bir süre ziyaret gerçekleştirip, sonra Türkiye’nin en uç kısımlarından birinde olan Datça’nın, en ucunda olan koylardan Palamutbükü’ne devam ettik. Ve uygun alanı bulup kurduk çadırımızı. Çadırımızı fotograflayacak takatim kalmadıgı için, sadece önümüzdeki bankı fotografladım.

IMG_2577

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çadıra geçer geçmez bayılmışım resmen, buranın rüzgarı özlemiş beni… Neyse, sevgili sevgilim ile karar alıp, rüzgarı az alan bir başka koy bulmak için, çadırı toplayıp devam ettik koy koy.

IMG_2587

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu bankta oturup, çirkin şey düşünür mü insan?

IMG_2593

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir süre sonra Ovabükü’nde Müşfik Kenter’in evinin yanına attık kampımızı… Bisikletli yahut otostoplu yolculuklardaki en büyük eksiğim olan masa, sandalye ve kitaplarım, Arkadaş sayesinde artık bir eksik olmaktan çıktı. Bu arada, Ankara’da gazetecilikten emekli olmuş Ahmet Abi ile tanıştık. Ahmet Abi, bir çoban artık… 38 keçisi var… Söylenecek çok, susulacak daha çok şey var onunla ilgili… Mütevazı ve sakin üslubu, keçilere en güzel fidanları eli ile yedirmesi gibi gibi… Biz de Ahmet Abi ve keçileri misafir etmekten memnunluk duyduk elbette 🙂 Ahmet Abi bir de sıcacık sütü sağıp, soğutmadan içmemizi tembihlemez mi? Başka bir renkti bize sunduğu…

IMG_2617

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

.

IMG_2628

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yavru henüz bir haftalık… Sıcak bir alan buldugunda, hemen dalıyor kendi uykusuna…

IMG_2657

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ve yelkenlerimize rüzgar kitaplarımız… Hepsinin üslubu birbirinden farklı ve hepsi her daim okumakta olduğumuz kitaplar. İnsanın ruh hali kadar değişken cümleler barındırıyorlar.

IMG_2642

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Okuma menzili 🙂

IMG_2646

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ovabükü’ndeki koyumuzda 3 gün daha kaldıktan sonra, havanın yavaştan fırtınaya dönmesinin de etkisiyle, Datça merkezdaki genc dostum Yiğit’in mütevazi evinde konuk olduk. Sokakta yurtsuz kalmış iki köpek (Sultan ve Paşa) ile harika zamanlar geçirdik… Yürüyüşler, koca dalgalar ve dost ziyaretleri ile akşamı edip , ertesi gün usul usul yol aldık Marmaris’e doğru.

IMG_2692

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çok özlediğim iki mekana, Can Baba’nın mezarına ve Eski Datça’daki evine uğradık, dua ettik…

 

IMG_2700

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hatırlar mısınız bilmem, bir grup yobaz, softa medeniyet çocuğu, Can Baba’nın mezar taşını parçalamışlardı. Öyle bir mezar taşıydı ki, koca bir heykeldi aslında… Neyse, bir heykel daha yapıldı… Şuan hala durmakta. Ve lanet olsun, bilgi kaynagı olarak bilinen malum sitede, Can Baba’nın mezarı ve Can Evi ile ilgili abuk subuk yıpratmalar yapmışlar! Ağız dolusu gülüyorum onlara ve diyorum ki, Can Baba’nın mezarı başında bir yudum şarap da içebilirsiniz, hali hazırda yaşayan Güler Yücel’i de görebilirsiniz (eğer mütevazı ve samimi bir şiir sever, Can’severseniz, kendini size gösterecektir Güler Abla). Can Baba’nın mezar taşının parçalanmasından sonra, Güler Abla bir yazı yazmış ve asmış kapıya ;

IMG_2701

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ufaktan düştük Marmaris yoluna, koylara gire-çıka… Namı değer Arkadaş, bizim ritmimize olan uyumu ile bir kere daha kazandı beni… Girmediğimiz zor yol kalmadı.

IMG_2710

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yüzbin kez mavi !

IMG_2717

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir gece Marmaris’teki dostum Ayşe’de misafir olduk. Yaklaşık 3 yıldır görüşemiyorduk, ama hiçbir şey eksilmemiş sıcaklığından,üslubundan. Güzelce dinlendikten sonra, ertesi gün ‘hava açar belki’ diyerekten Marmaris koylarına dadandık. Bu arada tam 4 büyük su geçişi yaptık Arkadaş ile… ‘Ben gitmem’ demedi ve geçti gitti koca su birikintilerinden. Sonrasında, alt kısımda bir aksaklık var mı? düşüncesiyle, girdim arkadaşın altına, marş motoru, şarj dinamosu kayışı vb üniteleri kontrol ettim. Motor kaputunun iç kısmı, akü, karbüratör kapağına kadar her yerde su vardı fakat, suyu sebep olduğu hiçbir sıkıntı yoktu 🙂 Ben bu kontrolleri yaparken sevgili sevgilim fotoğraflamış beni;

 

IMG_2733

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sıkıntısız bir şekilde devam ediyoruz yola;

IMG_2726

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hava açmadı… Rüzgar ve ara ara yağan yağmur, bize ‘biraz erken geldiniz’ mesajı veriyordu. Ben ‘1 ay sonra, yerli-yersiz turistlerin akını başlayacagını bildigimden bu vakitte geldik’ demekteydim onlara. Gelirken kullandığım rotadaki Mersin-Manavgat arası çok sert virajlı ve tırların yoğun çalıştığı güzergahı tercih etmedim bu sefer. Çünkü araba kullanarak yaptıgım ilk yolculuk olması bir yana, o yolda çok zinde olmak gerektigini düşündüm. Yolculugun başlangıcında, Mersin’den dinç bir şekilde çıktıgımız için, bu rota beni korkutmamıştı. Fakat dönüşte tahminen o kadar dinç olmayacaktım. Bu sebeple rotayı Ula-Denizli-Isparta-Konya-Karaman üzerineden Mersin olarak değiştirdim.

Datça - Mersin

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gökova’daki tostçumuzda midelerimizi şenlendirip yola koyulduk. Bu arada, 6-7 gündür, dışardan yediğimiz ikinci yemek oldu bu… Yaşasın küçük tüp ve bulgur taşıyabilmek özgürlüğü 🙂

 

IMG_2739

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Epey uzun, bol rampalı, bol düzlüklü ara ara kar yağışlı bir yolculuğun ardından, sabah saatlerinde Karaman Mut arasındaki Sertavul geçişine vardık… Tabelalardan pek hoşlanmam ama, bu geçidin benim için mazisi var 🙂

 

IMG_2749

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ve son kare Mersin’de bir maviden… Yaşamak güzel şey, yola çıkmak ise, hangi araçla olursa olsun, uzun, senfonik, çok sesli bir ezgi… Ve ben 17 yıldır adımlayan bir ad olarak, bu ezgiyi duymaktan dolayı çok mutluyum.

Dostlukla kalınız.

IMG_2762