Yaşasın Yaşam İstanbul-Tekirdağ-Edirne

Evet… Macera dolu turum çok eğlenceli şekilde devam ediyor.Ögrenmeye devam ediyorum…

İstanbul

Ne yalan söyleyeyim pek ısınamadım İstanbul’a… Tabi ki bir metropol, gösterişli zengin bir yer ama bu degil benim istedigim… Neyse Seyre dalın bakalım

İstanbul’a cok seri bir giriş yaptım 🙂

Sakarya’dan çıkıp, İzmit’de pişmaniye yedikten sonra öğlene doğru girdim İstanbul’a.Nedendir bilinmez çok hızlı gidiyordum.Kaçarmışcasına… Beni inernetten takip eden iyi dostlarım Haşim Okyay ve Fatih ile Eminönü’nde buluşucaktık.Bu kareleri Kadıköy’den Eminönü’ne giderken vapurda çektim…

TCDD

Suratım ne kadar asıkmış böyle.

Meşhur Kızkulesi… Gördüm sonunda seni…

Ezginin Günlüğü’nü bilir misiniz? Ben bilirim ‘Gel otur yanı başıma, anlat İstanbul…’ ‘Gemiler Gibi Dünya , Gemiler gibi Hayat, Gemiler Gibi Sevda GEÇİP GİDİYOR, GEÇİP GİDİYOR…”

Ezginin Günlüğü’nün sayfalarını biraz karıştırdıktan sonra Haşim Abi ve Fatih karşılıyorlar beni.Tam 2 saat beklediler ama hala gülüyorlardı 🙂 üstüne bide kokareç yedik.Misss

Solda ki Fatih Sağda ki Haşim Abi… Onlara hem bekledikleri için, hem de kokareç için çok teşekkür ederim.Keşke böyle beklentisiz, böyle güzel dostarım olsa hep yanımda…

Beni Zeytinburnu’na kadar bırakıyorlar HAşim abiler… Sonra Büyükçekme’ye kadar sürüyorum.Saat 23:30 da bir petrole atıyorum kendimi ve o da ne ? Tam 206 km yapmışım… Saçmalamışım ama o şehirden kurtulmalıydım.İnsan solugu kokuyordu orda…

Silivri’ye giriyorum… İsmini çok duymuştum.

Silivri’de bi sokakta yemeğimi yiyorum.Dün 206 km’den sonra o kadar yorulmuşum ki yemekten sonra oracığa sızmışım… İyiki eşyalarımı çalmamışlar 🙂

Ve barbunya pilaki, yaşam kaynağım 🙂

Hoşçakal İstanbul… Çok uzun bi süre görüşmesek iyi olur seninle.Güzelim Karadeniz’den sonra senden pek hoşnut olmadım.Kalabalıgının içinde kaybolmuş güzelliklerin, hoşçakal İstanbul…

Tekirdağ

İşte beni çok mutlu eden bir fotograf… Tekirdağ’a girer girmez gülümsemeye başlıyorum.

Zonguldak Ereğli’sinde çok dost edinmiştim umarım

Tekirdağ’a girdigimden beri her tarafım ayçiçek… çok güzeler…

Gün batımına doğru Tekirdağ merkeze giriyorum.Ve hemen ünlü tekirdağ köftecisi aramaya başlıyorum 🙂

Bu şekerlemeyi ilk defa görüyorum, hemen alıyorum bir tane 🙂

Köfteci ararken bayağı zaman kaybediyorum… Bi de yalnış yola sapıyorum, haydiiiiii saat 22:30 sularında bi otel görüyorum, parasızım, sadece köfte yiyecek kadar param var ve hala nerede yatıcagım belli degil.Ben yine ‘ben’liğimi yapıyorum.Otelin restorantında son paramla güzelim köftemi yiyorum.Bir bardak soguk su içiyorum üstüne.Derken alıyor nerede kalıcam düşüncesi, tam kalkarken masadan garsonla sohbet ediyoruz.Diyor ki ‘bizim otoparka çadır kurabilirsin’ hemen araba misali geçiyorum otoparka, köftemi de yemişim zaten, çadırımda Roman müzigi dinliyorum… Benden iyisi yok.

Dostlarım sabah kahvaltıya çagırıyorlar beni 🙂 açık büfe kahvaltımı da yapıyorum… Düşüyorum yola 🙂

İŞte kahvaltım 🙂

Otelin sahibine bi teşşekkür ettikten sonra yola devam diyorum… Edirne’ye doğru.

Ayçiçekler asfaltın ortasından çıkmış, önce garipsiyorum ardından hoşuma gidiyor, doğanın gücünü hissettim yeniden, tam olması gerektigi gibi.Bir kızılderili atasözü vardır ‘İnsan paranın yenmeyece bişey oldugunu anladıgında…’ diye devam eder… Siz anladınız 🙂

Param bitmişti… Kredi kartımda 15 liralık limitim kalmıştı.Ve 70 km içinde tek ymek yiyebilecegim yer yol üstünde ki bir köfteciydi.Durumu anlattım, kredi kartının normalde geçmdigini söyledi.’Neyse’ dedi, ‘bi karnını doyur bakalım, patronla konuşuruz’ dedi.İşte yemek 🙂

Karnımı doyuruyorum.Patrona durumu anlatıyorum, adam içte bir gülümsemeyle ‘biizdn olsun, bi daha bualardan geçersen verirsin’ dedi ve şarjlarımı doldurduktan sonra yine düştüm yollara… İnsanlık ölmemiş, can çekişiyor 🙂

Malkara’ya giriyorum.Buranın insanları çok ayrılar.Beni gördüklerinde söylediklerini duysanız 🙂  ”Abe zenciye dönmüssün beaaa’  ‘ Nerden gelir nereye gidersin yorulmaz mısın bea?  çok güzeldi, çok…

 

Güneş yavaş yavaş batıyor ve benim aklıma bir Sunay Akın şiiri takılıyor.

”Son karesi gibi Red Kit’in
batan güneşe doğru
sürerken atımı
gitme kal demeni bekliyorum
ama yalnızca
rüzgar çekiştiriyor atkımı”

Edirne

Edirne’deyim artık 🙂

Evet hava kararmak üzereyken görüyorum Keşan’ı… Ama karanlıkta yol almak tehlikeli.Hemen güvenli bir benzinlik bulmalıyım diyorum.O da ne! sinek bulutları,gözüme burnuma kaçıyor sinekler… Rezalet 🙁

 

Bi benzinlik buluyorum akşam.Sİnek ısırıklarından dolayı uyuyamıyorum.AMa ben sadece o an orda olmak isterdim ve ordaydım… Gerisi hikaye 🙂

Gürcistan sınır kapısının önündeyken Artvin’de… Yunanistan sınırını teget geçecegim günler hiç aklıma gelmezdi… Ve işte İpsala tabelası göründü.Ama ben Çanakkale’ye gidiyorum 🙂

Edirne’den son fotoğraf… Keşan ormanı 🙂

 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir