Neden?

Neden yolculuk yapar insan?

Yanlış soru.’ Neden doğar insan?’ demek gibi bir şey oldu bu.
İnsanın yolculuğu, doğar doğmaz başlar.Yaşamak ve yol almak, ikisi de aynı şey aslında… Ufak bir hikaye ile anlatayım size ;

Yeni doğmuş bir çocuk, anne babasını görmekle başlar hayata.Genc bir gezgin de, bir çiçekteki renk cümbüşünü, gökteki parlak yıldızları, dolunayı ve rüzgarı fark edince düşer yollara.Doğa kendini sunar insana.Onu gördüğümüz, hissettiğimiz kadar güzelleşir insanlığımız…

Sonra küçük çocuk hareketlenmeye başlar.Eli rahat durmaz, dokunmak, keşfetmek ister her şeyi… Genç bir gezgin için de durum aynıdır, yollara düşmek, yeni yaşamları keşfetmek, ayak basılmamış yerlere gitmek arzusu ile dolup taşar koca yüreği.

Bizim ufaklığa, bir çift terlik nasıl çekici geliyorsa, yola düşmüş bir gezgine de akarsular, ırmaklar, şelaleler çekici gelir… Küçük çocuğun, elini terliklere sokma çabası, bizim gezginin, bir şelale altına geçip, çırıl çıplak özgürlük naraları atmasına benzer.

Küçük çocuk yavaş yavaş yürümeye başlar.Odasından çıkar önce.Mutfağı karıştırır biraz.Evin odalarını dolaşır sırayla.Bir gezgin de önce, kendi ülkesindeki güzellikleri görür, sırtında bir çanta ya da altında bir bisiklet ile köy köy, şehir şehir dolaşır tesadüfen doğduğu memleketi.Ama insandır o… Yeryüzündeki her güzellik onundur, memleketi yoktur aslında.İçi taşar bir süre sonra, yolda olma tutkusunun, onu dünyanın öteki ucuna götüreceğini iyi bilir.Güler yüzlü insanlar çeker onu.Onlara sarılmak, insanların yaşanmış hikayelerini kendi ağızlarından dinlemek ister.Göyüzüne bakar, bir bulut olmak ister…

Artık evin içinde koşmaya başlayan çocuk ile yaşadığı ülkedeki güzellikleri görüp bitirmiş genç gezgin için karar verme zamanı gelmiştir.

Ufaklık, balkondaki güvercinin kanadına dokunmak için, balkon demirlerine tırmanmaya çalışıcak ya da mutfaktaki annesinin sözünü dinleyip, annesinin verdiği çikolatayı yiyecek.Eğer kuşun kanadına dokunabilirse, heycanlanacak ve gülümseyecek çocuk.Yok, eğer annesinin sözünü dinleyip çikolata yemeyi tercih ederse, o küçük, her şeyin yapay olduğu evde körelecek ruhu.Kuşa dokunursa yaşamaya, çikolata için durursa ölmeye başlayacak ufaklık.

Gelelim bizim genç gezgine…
Onun da iki seçeneği var.Ya sığmayacak denizlere, göklere, kendine.O şehir senin, bu ülke benim durmaksızın gezecek.Hayatın boynuna kementi geçirip, paldır küldür yaşayacak dünyanın hiç gidilmemiş topraklarında.

Ya da korkacak yeni yerler görmekten.Şimdiye kadar gezdiği yerlerle tatmin etmeye çalışacak kendisini.Toplumun çatık kaşları arasında nefes almaya çalışacak.Uzak denizlere bakamayacak hiç.Ağız dolusu küfür edemeyecek, onu durdurmaya çalışan, aynılaşmış insanlara…

İşte hayat, işte yolculuk… Bireyselliği bile tercih meselesi olan karın ağrısı.

Ben neyi tercih ettim söyleyeyim size.Yüreğimin babasıdır aklım.Soruyorum yüreğime;

Seç oğlum !
Yaşamak mı?
Ölmek mi?

Yüreğim cevaplıyor hemen;

Paldır küldür yaşamak istiyorum babacığım… Paldır küldür…

Sonra rahat bırakıyor aklım, yüreğimi.
O gün bu gündür,
denizde bir dalgadır yüreğim, kendi içine taşan…

Sevgiyle…
Feyyaz Alaçam

Share this Post


“Neden?” için 4 yanıt

  1. 🙂 Can Baba’m hayatta olsaydı, rakı masamızda,sen benim rakımı doldururken, kulağıma eğilip ‘şiiiişt sen var ya, gezgin misin ne haltsın bilemem ama ,çok şanslısın be evlat’ derdi 🙂
    Küçük Kadın’ım benim, varlığına teşekkür olsun bu karın ağrısı şiir…

    Her sabah

    Bir bardak
    Çay koyar önüme…
    Yüreğimde filizlenir sevgi-si.

    Yudumladıkça
    Demlenir esrik kalmış huzurum…

    Acılarımı-zı da kaldırıverir
    Kahvaltı masamızdan

    Ardından gülümser bana
    Küçük Kadın’ım…

    Ne güzel geldin…

  2. GÜVERCİN KANADI VE ÖZGÜRLÜK=MUTLULUK!SENİ SEVİYORUM…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir