Rüzgara Karşı Yürüyen Adamın Yanında, Bir Kuş

Sahibini epey arayıp, bir türlü bulamadığım bir şiir (şair, bu şiiri bilerek sahipsiz bırakmıştır belki)  der ki ;

” Hişşşt !

ses etmeyin!
usulca kalkın, pıtırtısız kıpırdayın yerinizden
yaşarken kedi patisi halıya basıyormuş gibi yaşayın
bir akvaryum balığının sükunu yayılsın suskunluğunuzdan
… ”

Yukarıdaki, kedi misali yaşamlar geçiriyorum aklımdan… Nasıl olurdu diyerekten.Yolumdan gelen, zihnimdeki yorgunlugunu karşılamıyor bu fotograf… Vazgeçtim !

Adım attıgım yer, hafifçe oynamalı ! Dünyanın dönmesine katkı saglamalı…

Voronezh’e vardım o ara.Gezgin dostum İbrahim Kızılkaya’nın, bir o kadar Kızılkaya oglu Doruk yaşıyor Voronezh’de… Birkaç gün dinlenip, şu secelesine  bolbol küfür edip, sonra alıp koynuma uyudugum yalnızlıgıma, bir dost gülümsemesinin iyi gelecegini düşünüyorum.

Ev ögrenci evi… Konu daha çok kadınlar… Güzel olanlar ve gülümseyemeyenler…
Gencler dertli beraber kahvaltı yapamamaktan.Ara ara sofrayı donatsak da, yan yana olmanın verdigi, iyimser ve zararsız güvençle, yine de bardaklarımız hiç boşalmıyor. Soldan saga ; Berkay-Fernando 🙂 – Doruk – Ceyhun

Çarşıda pazarda dolaştık, bakındık, olmadı… Çözemedik bagaj sıkıntısını.Bagaj adına, yanımda bulunan tek şey, parçalanmış römorkumdan kalan tekerlek.Anısı var diye, Oktay’a götürme niyetindeyim onu.

Bu arada Moskova hakkına, ne biliyorlarsa anlatıyor çocuklar… Sırf, işçi ücretlerinde düşüşe sebep oldukları için, yabancıları pek sevmeyen gruplar varmış… Agız-burun kırıp, ‘ Bir daha buraya gelmeyin’ diye ikaz edip, postalıyorlarmış yabancıları ülkelerine…

Birkaç haftadır, temiz kavga etmedim.Dayak yemenin sırası aslında ama, önce Nazım’a ulaşmam lazım.Sonrası çok sıkıntı degil… Bagaj işini çözememenin verdigi iç sıkıntısı ile bir tren yolculugu daha yapıp, Moskova’ya varmak vaktidir artık… Nazım Ustaya götürdügüm toprak bile terledi beklemekten…

Ustanın Karlı Kayın Ormanında adlı şiirinde okuyup, merakla bekledigim o son yirmibeş kilometre inanılmaz heycanlandırıyor beni ;


KARLI KAYIN ORMANINDA

Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı, sıcak.

Ben ordan geçerken biri :
“Amca, dese, gir içeri.”
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Eski takvim hesabıyle
bu sabah başladı bahar.
Geri geldi Memed’ime
yolladığım oyuncaklar.

Kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını Memet.

Kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
Dün gece on bir buçukta
ölmüş Berut, tanışırdık.

Bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
Elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.

Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak :
Öleceğimizi bilip
öleceğimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
Bayramoğlu, Bayramoğlu,
ölümden öte köy var mı?

Geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
Karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır Moskova…

Nazım Hikmet Ran

14 Mart 1956,
Moskova, Peredelkino


 

Normal şartlarda, Moskova’da 2 gece bile kalacak param yok. Şu CouchSurfing dostları olmasa halim harap.Julia ve erkek arkadası Sacha, yardım etmeyi kabul etti bana.Hostel acıyorlarmış, ilk gün bedava, diger günler 500 Rub. (27 TL) Yani en kötü otelden, yaklaşık 5 kat daha ucuz.Ve hostelin ilk müşterisi benim 🙂

Atlayıp Mavi Bulut’a, Julia’nın gönderdigi adresi bulma çabasına giriştim.Ruslar, yardımlaşma konusunda, mevsimlerinin getirdigi sogukluk ile yaklaşıyorlar yabancılara… Evirip çevirip, bir yarım saate buldum evi.Julia’nın erkek arkadası Sacha şokta 🙂 Çok süpriz olmuş benim evi bulmam, zaten Julia’da gece garip rüyalar görmüş, ben kayboluyormuşum falan 🙂 Hemen kanım kaynadı bu iki insana.. Bana süper bir yatak odası verdiler.Oda o kadar geniş ve konforluydu ki… Ama gökyüzünü pek görmüyordu.Rica ettim, balkonda, matımın üstünde yatmak istedim.Önce durumu garipsediler fakat, akşam, şiir ve şarkı dolu bir yemekten sonra, beni azcık daha tanıyıp, ‘balkona mum istermisin diye sordular 🙂 O balkondan, Sacha ve benim bir fotografımızı iliştireyim 🙂

Yolculugumun amacından behsetme vakti.Nazım Hikmet’i tanımıyorlar… Ama artık bu çok koymuyor bana, çünkü, bugünden sonra tanıyacaklar ve diyecekler ki ‘yahu, bir adam vardı, çıkmış Türkiye’den, İran’ı falan geçip bisikletiyle, Moskova’ya, Nazım Hikmet’i ziyarete gelmiş.’ derken, ‘Nazım Hikmet’ ismi, ağızdan ağıza, bir türkü tadında yaşayacak… Yeni tanıştıgım her insandan ayrıldıktan sonra, bu turda, amacıma ulaşmanın verdigi coşku ile pedalladım… Yürek büyüdükçe, şiirin ve kardeşçe yaşamanın inancına, daha çok tutundugumu hissediyorum.

Neyse, biraz fotograftan söz etmiştik… Bir fotografcı arkadasları ile tanıştırdılar beni. İsmi Elena. Benim İstanbul’da, aynı isimde, kocaman yürekli bir dostum var… Elena Daimani.İstanbul’a ne vakit gitsem, ona konuk olur ve balkonunda, martılar büyütürüz beraber 🙂 Neyse, Rus Elena ile muhabbet koyulaştı.Muhabbeti seyreltmek icab etti, aklım ‘Kırlangıç’ diyor, sonra susup uçmaya başlıyordu çünkü… Muhabbetlere, ev sahibim Julia dahil edildi acilen 🙂

 

Hatunlarla çıktık Moskova’yı keşfe… Hiçbir şehrin meraklısı olmadıgımı tekar anladım, Julia ile yaptıgımız şı konuşmadan sonra ;

Julia – Şimdi sana bir soru soracagım.Ama dogru cevap ver.
Ben – Olur 🙂
Julia – Bak bu Kremlin Sarayi.Herkes Moskova’ya bunu görmek için gelir ve Moskova’nın hatta Rusya’nın en büyük sembollerindendir.Ne hissediyorsun?
( Julia’nın heycanına büyük bir balyoz indirerek, ama hissettigimi söylemem gerektiginden, her zaman ki gibi, şu cevabı verdim )

Ben – Bina işte…

Julia – Fotograf çekmeyecek misin ?

Ben – Hayır.

Suratlar düştü biraz ama, anlattım sonra ; tüm hikayeleri, geçmiş olayları, insanların suratlarından okumanın bana verdigi mutlulugu.Ben ıslık ile Mid Night in Moscow eserini seslendirmeye çalıştım ve hafif eglenceli bir durum yaratıp, kırdıgım gibi düzelttim enerjilerini ;

 

Sonra aklıma siz geldiniz… Hani, beni takip eden, ayrıca merak eden, bir avuç güzel insan… Kendi kendime dedim ki ; Tek başına degilsin Feyyaz ! Kremlin Sarayını merak edenler olacak.Senin bu, ruhi durumlarda ki dikta tavrın, daha ne kadar sürecek ! Azcık rahat ol yahu… Aklımın üstündeki yüregim, aklıma ve alttaki yüregime, bu tarz bir fırça cektikten sonra ve bu kadar laf kalabalıgından sonra, işte kremlin sarayı ve işte Kızıl Meydan dostlar ;

Hatta bir fotograf daha koyayım, günah çıkartıyormuş gibi hissediyorum kendimi şimdi 🙂

 

İlk gün bu birkaç saatlik gezintiden sonra, ertesi gün için sabırsızlanmayı, bir an için bile bırakmadım.Bu sabırsızlık ve bu yolculugun bitecek olması, sonraki yolculugumun, hafif hafif kafamda şekilleniyor olması, buraya varmaya çalışırken, görmezden gelmek zorunda oldugum çirkinliklerle Türkiye’de karşılaşıcak olmam… Bulanık bir nehir fotografı kadar çirkin beni bekleyen bir çok şey;

Ufff amma iş… Ama biliyorum yapacagımı ! ‘Sevgileri yarına bırakanlar’dan, hiç gidememiş yaşlı teyze ve amcalardan, genc ama korkak – sırf zarar vermek için konuşan ergenlerden kurtulacagım ! Bu yolculukta, bir tarafım kırıldıkça, öbür tarafım destek oldu bana, tökezleye tökezleye geldim buraya, hala bir yerlerim kanıyor…  Bu kadar hüzüne ne gerek var diyecek bunu okuyanların bir çogu… Gerek oldugu için mi yaşıyorsunuz demek geliyor içimden ama, susacagım büyük ihtimal.Bir sevgi, bir şiir, bir sarılmaların sesi olacak hayatımda… Diyerekten, sabah, temiz bir tıraş olup, Nazım Hikmet’in mezarına dogru yol alacagım ;

İnancımızı ve kafamızı dik görmesi lazım Nazım Ustanın… O yüzden, net bir nehir fotografı iliştirmeli şimdi ;

 

Sabah, sırtlanıp kemanımı, düştüm yola… Novo-Deviçye Manastırını bulup, sonra onun civarında oldugunu bildigim mezarlıga gidecegim.

Moskova dedigin bir koca bir derya… Biraz Julia’dan yardım alarak, Novo-Deviçye Manastırı’nın,  nehrin devamında oldugunu ögrendim.

‘Novo-Deviçye’ diye diye, belki 50 kişiye sora sora buldum manastırı.Şimdi sıra geldi mezarlıgı bulmaya… Sırf, ‘gidecegim yerin fotografına önceden bakmam’ kuralım yüzünden, saatlerce dolandım durdum manastırın civarında… Ama bu kadar zaman kaybının, sadece benim ukalalıgımla degil , karşılaştıgım ve yol sordugum Rusların bilerek ters yön tarif etmesiyle de alakası var bolca 🙂

Gidecek olan arkadaslara, kısaca şöyle tarif edeyim ; Bisikletle gidecekler için ; Kızıl Meydanı bulun.Nehri görürsünüz zaten.Nehirden sola dönün, yaklaşık yarım saatlik sürüşren sonra, nehir yolu bitiyor.Kapatmışlar.Bir spor salonu var.Salonun orda, görevlilerden en az üç tanesine sorun (yanlış tariflerden böyle korunabilirsiniz) Novo-Deviçye’ diyin, manastır kocaman zaten, kesin bulursunuz.Manastırın etrafını dolaşın, mezarlıgın kapısına çıkacaksınız mutlaka.

Metro ile gitmek için ;

Sportivnaya istasyonuna gidin.Novo-Deviçye Manastrı’nı sorun, zaten işaretler de var, Manastırın etraafını dolaşın, mezarlıgın kapısına çıkacaksınız mutlaka.

Ve sonra…

Sanırım, o an geldi… Mavi Bulut’u içeriye sokmasalar da, usul usul bakındım Nazım Ustaya… Kalbim güp-güp, sesim gitmiş…

Rüzgara karşı yürüyen adam ile karşılaşmamız, bir solugun cigerimi dolduruşundan daha samimiydi ruhuma ;

 

Oturdum…

Aklım durdu…

Gözüm yaşardı ama, öyle yaşarmadı… Yani, varmış olmak falan degil, Nazım Hikmet’e, şairime, şiirime ve soluma ve yanımda getirdigim dostlarımın inançlarına ve her şeye işte… Söz falan bitti ! Şiir durdu ! Elim ayagım, kalbim hatta karnımda bir huzur…

Sadece ses tarif edebilirdi… Ve önce, öyle kayıt falan yapmadan, yürekten çaldım Karlı Kayın Ormanında adlı eseri… Sonra, gözyaşlarımı silip, hafif erkeklik hatrına, toparlamaya çalıştım ruhumu… Aglamayı kesip, sizin için bir vidyo çektim… Duygunun yogun sesini bir süre dindirmek için, araya serpiştirdigim bir yalancılık oldu bu vidyo.Ama eminim,  sizin selamınızı iletmek, birkaç şiir okumak, beni dindirdigi kadar sizi de dindirecekti.Hatta Nazım Ustaya bile iyi gelecekti, sevenlerinden birkaç ‘ses’ duymak… İşte çektigim vidyonun linki ;

>> Nazım Hikmet’in Mezarında , Moskova’da, bir şarkı duyulur >>

Ve Nazım Hikmet, o çok sevdigi memleketine dönemese de, bir avuç toprak, şuan, o güzel kafasının dibinde…

 

Ve sizin o güzel dilekleriniz ; aynı topragın yanıbaşında, kocaman sesler ile…

 

Bitti mi yani şimdi bu yolculuk ?

Bitti…

Söyleyecek söz bulamıyorum… Yani ; kelimeler çogu zaman eksik kalıyor duyguları anlatmakta… Ve azcık da yorgun hissediyorum ‘anlatma’ adına… ” Esin daima şarkı söyler; asla açıklamaya çalışmaz. ” der Cibran, ona yakın bir şey işte… Şarkımı duydunuz mu? O halde daha çok söz dizmeyecegim…

Sevdiklerim, ‘avludaşlarım’ ;

Kardeşlige, barışa, sevmeye ve sevilmeye, gitmeye, ya da kalmaya bir çift güzel göz için, şarkı söyleyen sesinize, inanın…

Yol ve şiirle…

 

 


“Rüzgara Karşı Yürüyen Adamın Yanında, Bir Kuş” için 16 yanıt

  1. feyyazım seninle yaşıyor gibiyim her anı o kadar güzel anlatıyorsun ki bunların hepsini bir kitapta toplayıp geleceğin nesillerine kesinlikle bırakmalısın yolun her daim açık olsun..

  2. Feyyaz,heyecanla turu takip ettim.Konusu olan,hedefi belirlenmiş usta işi bir tur. Anlatım,düşünce,Feyyaz harika.Yüreğine,pedallarına sağlık. Bizi mutlu ettin.Nazım Hikmet’e selamlarımızı ilettin. Ne güzel..::)

  3. Memleket hasretiyle gurbette bekleyenler kıskanmıştır şimdi Nazım’ı… Çirkin Kral’ da bekliyordur eminim baş ucunda Umutsuzlar’ çalmanı… Yüreğine Sağlık…

  4. selam feyyazim yazini okudum cok begendim .seni nazim hikmetin mezarinda tesadufende olsa tanimak cok guzel bir duygu seni cok taktir ettim.yazinda tek eksik bence.benimle tanismani bir sivasli osman tanismani yazina eklememissin beraber resmimizi de koysaydin cok sevinirdimsevgilerle guzel insan feyyaz

  5. Biz yüreğimizde bütün insanlığı taşıyoruz
    Ben bin yıl önce de vardım, sen bin yıl önce de vardın
    Aslında sen oraya 3 haziran 63’te Nazımla vardın
    Dedim ya biz hepimiz birbirimizdeyiz;
    Biliyorum Nazım hep sendeydi ve sen hep Nazımdaydın

    Bu uzun bir yol, uzun bir yürüyüş, uzun bir sürüş
    O yolda, o yürüyüşte, o sürüşte yanındaydık
    Benim aklım bir karış “Sema”daydı
    Senin aklın semada uçan mavi kuşta
    Kuşun aklı elmadaki kurttaydı
    Mesele elma olmak, Tahir olmak ve Zöhre olmaktaydı

    Sen sen oldun, sen o yoldun
    hem boşaldın, hem doldun
    bazen kaybettin, bazen buldun
    sen acayip güzel oldun
    bak ben de oldum…

  6. sevgili feyyaz duygulandırdın yine bizi…ancak daha fazlasını paylaşmak ve konuşmak için de sabırsızlanıyoruz…en kısa zamanda görüşmek dileğiyle yüreğine sağlık…

  7. İbret aldın, okudunsa şu yaman dünyadan,
    Nefsini kurtara gör masyad-ı mafihadan.
    Niyyet-i hilkatı bul aşk-ı cihan aradan,
    Önü yoktan, sonu boktan, bu kuru da’vadan
    Utanır gayret-i gufranla cehennem de geçer.

    Ne şeriat, ne tarikat, ne hakikat, ne türe,
    Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre
    Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre!
    Ma’rifet mahkemesinde verilen hükme göre,
    Cennet iflas eder, efsane-i Adem de geçer.

    NEYZENİ DE PAYLAŞALIM ARADA;YOLUN AÇIK OLA..

  8. yüreğine pedallarına sağlık…güzel bir tur olmuş…her an takip ettik seni, sanki turu biz yaparcasına hissettik…inşallah uçsuz bucaksız bir yolda karşılaşmak dileğiyle…bol güneşli ve pedallı günler dilerim…Emrah GÜLLÜ

  9. o an benimde yüregime cok geldi… nazim da olmak büyük bir cosku…

  10. Yazdıklarınız ve yaptıklarınız güzel şeyler?
    Bir an yerinizde olmak istedim.Sonra yaşamış olma ihtimali yüksek olayları düşününce bunun için yeterli cesarete sahip olmadığımı anladım.
    Umarım bir gün ben de bu cesareti kendimle bulabilirim.
    Che?yi oldum olası sevdim,her gördüğümde fotoğraflarını içimden birşeylerin kopup özgürleştiğini hissedebiliyorum.
    Haddime değil ama size bir tavsiyede bulunmak istiyorum yoksa rica mı demeli ?
    Kürdistan Dağları?nı da gezer misiniz ?
    Tüm özgür ruhlar,sosyalistler,ezilmişler,kardeş halklar adına ?
    Sevgiyle kal Heval,saygılar-selamlar ?

  11. senin gibi ruhuna paraya değişmemiş özgür biriyle bi yerleri keşfetmek ne sevilesi.seninle bi yerleri keşfetmek isterim gerçekten.

  12. selam
    tebrikler.yolculuk harikaydı sen harikuladeydin.yolun hep açık olsun.tanışmasak da ihtiyaç duyduğunda istanbul da bir yatağın daha var:))

  13. nerelerdesin.. datçaya gelemedim… trabzondan selamlar.. sigaranın kokusu tadı .. hiç unutulmaz..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir