Ölen hücreleri hatılıyorum…
Ama başardık sanırım.

Üçüncü kitabım ‘Silüetler Atlası Anadolu’ kitapçı raflarında, sizleri bekliyor.

kağıtlar arasında silüetler atlası

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Basım süreci dahil olmak üzere, kitabı şöyle bir özetleyecek olursak;

2013 yılında, ‘Bazı Kuşlar’ adlı kitabımın imza günleri biter bitmez, yeni bir kitap çalışmasına başlamıştım. Bisiklet ile Nazım’a çıkarttığım yolu kaleme alıyordum. Yazmak için durmak, tek konuyu tek solukta yazmak için ise izole bir yerde olmak gerekiyormuş. Ayakların soğuktan uyuşmaması da şartmış. Bu sebeple, çok patronsuz ve sanat barındıran bir iş olarak stok fotoğrafçılığa yüklendim. Fırsat yaratıp, Anadolu’yu yeniden adımlıyor, silüetler kovalıyor, bu silüetlerden öyküler biriktiriyor, fakat üzerine pek düşemiyordum.

Buna ek olarak, Ağrı’dan Moskova’ya uzanan yolculuğu anlatacağım diğer kitabı Türkiye’de yazmak istiyor, askerliği ötelemek adına bana zaman kazandıracak bir yol olarak, dışarıdan bir üniversite daha bitirmem gerektiğini biliyordum. Haliyle kitap çalışmam sekteye uğramıştı. 2015 Haziran’da ikinci diplomayı aldım, bir yerlere kaldırdım. Oh dedim, artık 2 yıl boyunca kafam rahat olur, oturur yazarım bu yolculuğu. Bu arada, her kaçtığım dağda, denizde öyküler üzerine çalışıyor, biraz olsun keyifleniyordum.

3

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında, ne ‘yazar kafamı’ sokacak bir çatı bulabildim, ne ülkede sıkıntısız bir gün geçti… Olmayacaktı. Yapacağım işi iyi yapmalıydım. Bir kitap, hangi emeği hak ediyorsa, o emeği ona vermeliydim. 27 yaşında bir arabaya sahip olmuştum, elimden geldiğince yolculuk ve okuma yapıyor, zamanı verimli geçirmeye uğraşıyordum.

2015’in Ekim ayında, 2012-2015 yılları arasında birikmiş, küçük not defteri yapraklarından büyük A4 kağıtlara terfi etmiş, sayıları 30’u bulan birbirinden farklı konulardaki öyküler, daha fazla ilgiyi hak ediyordu sanki. Daha doğrusu, öyküleri sizinle buluşmak için can atarken yakaladım. Radikal bir karar ile, 20 öyküyü seçip, onları düzenleyip, Türkiye çapında dağıtım yapabilecek nitelikli ve adaletli bir yayınevi aramaya karar verdim. Bu arada, görsel sanatların beni etkilediğinin farkına varıp, her öykünün bir çizimi olmasını ve bu çizimleri birbirinden farklı kişilerin yapmasını istedim. Aralarında ilkokul öğrencisinden gazeteciye, mimardan üniversite öğrencisine, yaşamın farklı yerlerinden 20 çizer, memnunlukla dahil olmak istedi bu kitaba, onları hiçbir kısıtlamaya tabi tutmadım. Her çizere bir öykü gönderdim ve öykülerin onlarda bıraktığı izlerin doğrultusunda, hangi biçimde, ne çizmek istiyorlar ise onu çizmelerini sağladım.

Öykülerin iki aşaması kalmıştı, ilk düzenleme ve son düzenleme. Bu arada öyküler resmediliyor, çizimini bitiren bana gönderiyordu. Ben ise, mekansızlıktan acı çekmeye başlamıştım. Bir yazan bir yolcu olmanın tek dezavantajı belki de 🙂 . Dostlarım durumu görüp ellerinden geleni yaptılar. Kış vakti, bir tepede, arabanın arka koltuğundan tutun, Kıbrıs’ta bir öğrenci evinin ağaç gören odasına, bir çadırın içinde domuz avcılarının ağır tüfek seslerini duymazlıktan gelmeye çalışmaktan, Gaziantep’te ahırlı bir bağ evinde sunta yakıp ısınmaya, 7 aylık bir süreç sonrasında kitabım hazırdı.

2

4

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Öyküler taslak halindeyken, birkaç dostuma öyküleri uzatıp, ne hissettiklerini öğrenmek istedim. Öncelikle çok edebi buldular ve eklediler; içinde, bir Yörük kadınının nasırlı ellerinden, çocuk sevgisine, itaatsizlikten yol felsefesine, emek bilincinden Aşık Veysel’e birçok renk buldular. Çok sevindim.

Kitabı gönderdiğim ilk ahlaklı yayınevi olan Esen Kitap (Bibliyon olarak isim değişikliğine gittiler) bir hafta içinde bana dönüş yapıp, kitabı basmak istediğini ve sözleşme imzalamak için beni İstanbul’a beklediğini söyledi. Pek sevindim! Bu iyi bir şeydi ve daha fazla vakit kaybetmeden hemen diğer yazınsal çalışmalara başlayabilecektim.

Haziran gibi basılmış olması beklenen bu emekler yumağı kitap, Türkiye’nin sürekli kanaması, 15 Temmuz olayı, dolar dalgalanması ve benzeri olaylardan ötürü, ancak Ocak 2017’de okuyucusu ile buluşuyor. Gerek internet üzerinden, gerek şehirlerdeki tüm kitapçılardan temin edilebilecek olan bu kitap, severekten huzurunuza çıkıyor. İlk baskıda kazara kitaba dahil olamayan, çizerlere teşekkür kısmı ve yazar hakkında kısmı, ikinci baskıya eklenecek… Nazar boncuğu olsun.

Bakalım, hangi cümle size hangi duyguyu hissettirecek…
Olumlu yahut olumsuz eleştirilerinizi bana yazın.

Ha bir de, ülke adına neşenizi genç, düşüncenizi dik tutun. Sanat ile, üretim ile ve gülümseyerek KAZANACAĞIZ ! ! !
Sizi Seviyorum.

Feyyaz Alaçam



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir