Çok şey söylenmiştir ‘gitmek’ üzerine…

Hangisi ne kadar doğru bilmiyorum ama yolda olmanın insana verdiği haz, tarifi çok kolay olan bir şey değil dostlarım.Az çok tanıyan bilir beni, bir çok şey için yüzlerce kilometre yol katetmişimdir.Kimi zaman yağmur, kimi zaman bir çift güzel göz, kimi zaman güneşin varlığından aldığım güç yollara düşürdü beni.Bu sefer ki yolculuğum, azıcık farklı diğerlerinden.

Sevgili dostum Serkan Taşdelen’in gülümsemesini görmek için, tren ve otobüs kullanarak Erzincan’a gitme kararı aldım.Serkan Taşdelen ile yaklaşık 2500 km yol yapmış birisi olarak, yoldaşımın mutlu gününde yanında olmak istedim…  (Birlikte yaptığımız Muğla- İzmir- Van Turundan bir kare)

Hikayeye başlıyorum 🙂

Sevgili Dostum Taşdelen, nişanlanacağını duyurdu bisiklet camiasına.Sonra Ankara’dan Erkut ve İsmail, Ordu’dan Enes ve Mersin’den ben, hep birlikte Erzincan’a, dostumuzun nişanına gitme kararı aldık.Dostlarımın nişana gideceginden haberi vardı Taşdelen’in.Ben süpriz olacağım ona.Bütün bisiklet camiasını da uyardım, benim Erzincan’a gideceğimi anlamamalıydı Taşdelen 🙂

Hep birlikte Ankara’da buluşup, oradan trenle Erzincan’a gitmeye karar verdik ve tatlı bi heycan ile hazırlıklara başladık.Bu arada Ankaralı dostumuz İsmail, bizden 1 gün önce gidicek Erzincan’a.

Ankara’da buluşup, 1 gece kaldıktan sonra ertesi gün Erzincan trenimiz kalkacak.Enes ile Ankara otogarında buluştuk.Enes 9 saat ben ise 7 saatlik yolculuktan sonra varabilmiştik Ankara’ya.Ve kar karşıladı bizi, bembeyazdı Ankara… Enes’le Ankara sokaklarında dolaşmaya başladık.Çok güzel kar yağıyordu.Kar, insanları dinginleştirmişti sanki.Ben ara ara gökyüzüne bakıp agızımı açıyordum, ardından bir kar tanesinin dilime kondurduğu mutluluğu hissediyordum.(Fotoğraf: Enes Şensoy)

Erkut’la buluşmadan önce, Enes ile birlikte Kuğulu Park’a gittik.Bu fotoğraflar Kuğulu Park’dan

Enes’ de benim fotoğrafımı çekiyor.(Fotoğraf: Enes Şensoy)

Enes ile kitapçıları dolaştık, ben Sevgili Dostum Zati Erbaş’ın şiir kitabını aldım, Enes’de Dostum Pasifik adlı bi kitap aldı.Bu kitabın yazarı yine bir bisiklet dostu olan Gizem Altın.Bir simit sarayında oturup, birkaç simit ve biraz da kazık yedikden sonra Erkut’la buluşmak üzere bisikletci dostlarımızın yeri SDS Bisiklet Mağzası’na gittik.Birer Nescafe’den sonra Erkut geldi.(Fotoğraf: Erkut Yiğit)

Sonra üç kişi Ankara sokaklarını tekrar dolaşmaya başladık.Yarın için ayırttığımız tren biletlerini aldık.

Ankara’daki Perşembe Akşamı Bisikletçileri ile buluştuk.Tesadüf eseri Muğla’lı bisikletçi dostumuz Fırat Abi’de Ankara’daydı.O akşam güzel şeylerden konuşuldu, Taşdelen’den konuşuldu, yeni turlardan, eski turlardan konuşuldu.
(Fotoğraf: Enes Şensoy)

Üstüne bir de İskender yedik 🙂

Sonra ben o gece, Sevgili Dostum Zati Erbaş’ın müsafiri oldum.Sanat ve hayat hakkında harika şeylerden bahsettik… Çok özeldir o…

Ertesi gün sevgili Dostum Zati Erbaş’ın sanatla dolu evinde harika bir kahvaltıdan  sonra, SDS bisiklete gittim.Enes ve Erkut, o gece birlikte kaldılar.SDS bisiklette yeni tanıştığım dostum Serkan ile saatlerce sohbet ettik.Yaklaşık 6 saat sonra geldi Erzincan yolcuları Erkut ve Enes 🙂 (Fotoğraf: Enes Şensoy)

Ankara hatırası 🙂 (Fotoğraf: Enes Şensoy)

Tren istasyonuna gittik koşa koşa.Treni kaçırma korkusu ile birer tane tost bile yiyemedik.Sonra Enes (çok acıkmış olsa gerek) ‘siz durun ben geliyorum’ dedi.5 dk sonra geri geldi Enes, ağzında yarım bir küfür.Tam tost sırası ona gelmiş, adam paranın ucu yırtık diye almamış 🙂 Sonra ‘Tren Gelir Hoş Gelir’ türküsünü söylemeye başladık Erkut ile.E tabi Enes de kayıt peşinde (Vidyoyu izlemek için BURAYA TIKLAYIN)
Neyse trenimiz geldi.Doğu Expresi.Hemen yerlerimize geçtik.Azıcık yer problemi yaşadık ama hallettik problemi.Tren hareket etti.Bi süre 2’li koltukda 3 kişi gittik, telefondan oyunlar oynadık 🙂 Erkut’un güzel annesinin yaptığı tostlara yumulduk.Sonra herkes yerine geçti, ben, Sevgili Dostum Zati Erbaş’ın bana imzaladığı kitabı okumaya başladım.Enes kendi kitabına daldı, Erkut ise KPSS sınavı testleri çözmeye koyuldu.

Her gidişimde olduğu gibi, yolda olmanın insana verdiği hazzı hissetmeye başladım.Yol arkadaşım, dostum Taşdelen nişanlanıyor.Onunla kocaman turlar yapmaya devam edemeyeceğim gerçeği kapıyı çaldıkça hüzünleniyorum ama hayatının kadınını bulduğunu ve bunun onu daha mutlu ettiği gerçeğini düşünerek yeşeriyorum yeniden.

Kırıkkale ve Yozgat’ı geçiyoruz ama uyuyamıyoruz.Uyuyamıyoruz dedim ama Enes bol bol uyudu  Erkut’la trenin içinde turlar atıyoruz.

Bazen trenin penceresinden bağırmak istiyorum ama yetişmiyor heycanım.Toplum efendi gözlerini dikmiş, saçıma başıma odaklanmış, fısır fısır dedikodu yapıyor.Çok ama çok komik.Tek eğlenceleri bu, diğer insanlar hakkında konuşmak.Azcık ciddiye alsam onları, karşıma dikip hayat hakkında birkaç söz ederdim ama o kadar basitler ki, üstlerine şiir kussam nafile.Aslında dostlarımdan başka kimse yok.Bakın 🙂 (Fotoğraf: Enes Şensoy)

Aklımdan nehirler akıyor.’Dostluk’ diyorum ne güzel şey.Sonra bir kadını seveceğim tutuyor, kalbimin sayfalarını karıştırıyorum azıcık.Geçmişe dair hiçbir şey bulamıyorum komedyalardan başka.Ama o da ne? Uzaklarda biri, yeni sayfalar yazmaya başlamış bile.Onu düşünüyorum, sonra onunla Datça’ya göçürüyorum kalbimi. (Fotoğraf: Enes Şensoy)

Saatler geçiyor, ben geçiyorum… Derken başka bir memlekete gelmişiz.Sivas… Trenden inip soluk alalım diyoruz Erkut ile.Bu arada Enes bilmem kaçıncı uykusunda 🙂 Ben fotoğraf makinemi alıp fotoğraf çekmeye koyuluyorum.Erkut su arayışına geçiyor.Çok az paramız olduğundan, trende satılan 1 liralık sular bize göre değil.

Sivas istasyonunda, birisi bana yaklaşıp ‘Feyyaz’ diyor ellerini açıp.Önce çıkartamıyorum, sonradan anımsıyorum Oğuz’u.O da Taşdelen’in nişanına gidiyormuş.Çok garip bir oyun bu oynadığımız.Hani şu yaşamak dediğimiz karın ağrısı.Oğuz ile İzmir’de tanışmıştık, hemde Taşdelen ile yaptığımız 2000 km’lik ‘Muğla- İzmir- Van Turu’nda.Şimdi tutmuş, yol arkadaşımın nişanına gidiyoruz.Garip bi his bu… Sonra yola koyulduk yeniden.

Sivas’dan kalkıyor tren, biz artık açlıkdan Enes’in Ordu’dan getirip zula yaptığı, fındıklı kurabiyeleri yiyoruz.Sonra treninn yemek salonunda, çorba fiyatının uygun olduğuna karar verip, yemek salonuna doğru gidiyoruz.Çok ama çok keyifli… Garson geldi ve mercimek çorbası siparişi verdik.Anında geldi çorbalarımız.Misssss gibi…

Trenin penceresinden çıkartıp ruhumu, yükseliyorum ve oradan bakıyorum yaşantıma.Bir orada, bir burada eylemsizliklere kafa tutmuş genç bir akıl görüyorum kendimde… Gururlanıp tekrar trene sokuyorum ruhumu.Camdan dışarıya bakıyorum, aslında dışarısı benim içime bakıyor daha çok.Karlar yağmış, küçük akarsular durmuş.Minnacık köylerde bir odun kokusu duyuyor ruhum…

Çorbamı kaşıklarken, dostlarımı izliyorum… Taa nerelerden gelmişler, nerelere gidiyorlar.İçlerinde bir heycan, gözlerinde yorgunluk.Derken Erkut yerinden kalkıp, kapıyı açamayan bi çocuğa yardım ediyor.Gülümsüyorum…

Kafamı azıcık rahatlatmak için garsondan ‘Somon’ ekmek istiyorum.Erkut ile benim küçük şakamız bu.Hani hamsi ekmek olur ya, bizim ki de Somon ekmek 😀 .Garson bedava 3 dilim ‘somun’ ekmek getiriyor, güle güle yiyoruz 🙂

Yolda Ruhi Su’dan Erkan Oğur’dan ve Azerbaycan Türkülerinden şarılar dinletiyorum dostlarıma.Zaten Sivas’dan sonra vagonumuzda toplam 7-8 kişi kaldık.Yorgunlukdan garip cümleler kurmaya başladık.Mesela Enes cama kafasını yaslayıp, çam ağaçlarını görünce ‘Çamlar başlamaya başladı !!! ‘ gibi bir laf etti, ardından Erkut benimle konuşurken ‘ öyledir mi herhalde’ , ‘Sİvas kangalları gööörl gööörl diye havlarlar’ ‘ Irmak ya da ırmamak ‘ gibi laflar etti.Sanırım kayış yavas yavas kopuyordu bizde 🙂 Bir küçük çocuk duydu türkümüzü, Erkut’da fotoğrafladı hemen 🙂 (Fotoğraf: Erkut Yiğit)

Ortalama 20 saatlik tren yolculuğundan sonra Erzincan istasyonuna vardık.Erzincan’lı bisikletcilerden Efe ve dün Erzincan’a varmış olan Ankaralı İsmail bizi karşıladılar.Efe’nin evine gittik.(Fotoğraf: Oğuz Deniz)

Efe’nin şeker annesi, harika bir sofra hazırlamış bize, yaklaşık 2 gündür aç olduğumuzdan 🙂 güzelim kahvaltıyı dakkasında süpürdük.Bir kaç saat sonra Efe’nin annesi bize akşam yemeği hazırladı 🙂 Köfteler pilavlar… Üstüne bir de tatlı 🙂 yemek yemekten yorulduğumuzu hissettik.

Hazırlanıp nişan salonunun yolunu tuttuk.Cok heycanlıydım.Ben kapıda bekledim, arkadaşlar içeri girdiler.Sonra Taşdelen’i takım elbise içinde gördüm, azıcık saklandıktan sonra, çıktım karşısına 🙂 Taşdelen’in yüzünde şaşkınlık ile sevinç arası bir mozaik.Sarıldı ve öyle bir ‘Feyyyyyyyyaaaaaz’ dedi ki… Çok özel bir his bu…

Masalarımıza oturup, dostumu izledim, yanındaki güzel kıza baktım… Gülüyordu… Ben de güldüm, sonra karşılıklı oynadık… Şehir şehir basın açıklaması yapardık turlarda, şimdi karşılıklı göbek atıyorduk.

Erzincan’lı iki bisiklet dostu ile tanıştık Semih Ceyhun ve Suat Bağlan.Turlardan bahsettik.Güzel insanlar… Hep bir aradaya geldi…  (Fotoğraf: İsmail Odabaşıoğlu)

Nişan bitti.Nedendir bilinmez, hüzünlendim azıcık.Sonra hep beraber bir cafede çay içtik.Efe’nin evine döndük.Efe’nin annesi bize kocaman bir kaseye patlamış mısır hazırladı, Türk Sanat Müzigi açtım, Erkut da oyun oynayalım dedi ‘Kim, kiminle, nerede, ne yapıyor’ diye bir oyun varmış.Oturduk gece yarısına kadar onu oynadık, artık gülmekten gözümüzden yaşlar akıyordu.

Oyun  bitti, hayat hakkında konuştuk bolca, insanlardan, Taşdelen’den… Sonra uyuyakaldık.

Sabah mis gibi bir güneş uyandırdı bizi.Oğuz’un eline traş köpüğü sıktı Efe 🙂 sonra Oğuz uyandı ‘Ben yemem’ dedi 😀 güle güle kahvaltı hazırladık.Ardından Taşdelen bizi ziyarete geldi, Semih Hoca ile birlikte bizi bir kulubeye götüreceklermiş.Gİyindik kuşandık, Semih Hoca’nın arabasına doluştuk.Ve o harika kulubeye gittik.Benim Gözne’deki küçük evime benziyor 🙂 Hepimiz arabya sığmadığımız için 3 kişi otobüsle geldi.

Sonra Semih Hoca odun sobasını yaktı, üzerinde enfes bir kavurma yaptı 🙂 Ordayken de söylemiştim, burdaki bütün insanları biririne bağlayan tek bir şey var ‘bisiklet’ yani bu sofrada oturan hiç kimse birbiriyle akraba değil.Bisiklet çatısı altına kurduk soframızı, içinde sevgi ve hoşgörü var…

Tesadüfen çektiğim bir fotoğraf.Atın ayakları havada 🙂

Yiyecekler yıkanıyor.Taşdelen iş başında…

Bin’dir’bir surat Erkut 🙂

Vedalaşma vakti.Enes saat 16:30’da , İsmail 17:00’de, Erkut ve Oğuz 20:00’de otobüsle evlerine dönücekler.Ben trenle saat 00:10 da Ankara’ya oradan ertesi gün gece otobüsle Mersin’e dönecegim.Dönüş bileti bulamadığım için Ankara üzerinden gitmem gerekiyordu.E bide Taşdelen’e süpriz yapacağım için ona da bilet ayırttıramadım.Neyse dostları birer birer gönderdim, saat 19:30 gibi benim tren biletimden şüphelenip TCDD’ye telefon açtık, bilette ufak bir tarih hatası yapmışlar, benim biletim yandı.Hemen Erkut ve Oğuz’un gideceği firmayı arayıp, yer olup olmadığını sorduk.Ankara’ya 1 kişilik yer varmış.Onu ayırttırıp, 5 dk içinde toparlandım.Hep beraber çıktık otogara gittik.Biletimi aldım.

Ve Taşdelen ile vedalaştık, bana söyleyecek söz bulamadığını söyledi, çok ama çok mutlu olmuş bizi görünce.’Seni Seviyoruz dostum’ dedim ve ayrıldık.Aklımızda muhakkak güzellik kaldı…

5 günde 45 saat yolculuk yapmış bedenim biraz yoruldu.Ama bir dostu mutlu görmek, haftalarca sürecek bir yolculuğun yorgunluğuna değer.Harika bir paylaşımdı, hayatımıza güzel bir renk daha kattık.Bizi bir araya getirdiğin için teşekkür ederim sevgili dostum Taşdelen…
MUTLULUKLAR Taşdelen…

‘Gökyüzü Heryerde Mavidir…’

Feyyaz Alaçam