Ötekileştirilmiş Çocuk Olmak

ÖTEKİLEŞTİRİLMİŞ ÇOCUK OLMAK

Tüm milletlerin çocukları adına.

Doğum tarafsız, eşit gibi gözüken bir mucize. Daha sperm iken başlanılan yaşam yarışı. Güçlü olanın kazanıp yerleştiği rahmin hiçbir farklılığının, şekil kaygısının olmadığı aynılık iken ötekileştirilmek doğumdan sonrasına kalıyor.

Nedir değişen? Kader diye adlandırılan senaristin yazdığı rollere sadık kalarak oynamak zorunda olmak. Seçim hakkın sınırlı, boyun eğen bir oyuncuysan sorun yok. Ancak farkındalık ve çaba ile kabuğunu çatlatıp fırlayabiliyorsan yaşamın ortasına senaryo değişebiliyor. O kadar enteresan bir oyunki ön hazırlık metni olmadığı gibi bir sahnesi de yok seçebileceğin. Her şeye karar veren bir sistem içersinde gönderiliveriyorsun rahmin kaydırağından dünyanın havuzuna. Yüzmeyi biliyorsan sıkıntı yok yoksa boğulup gidiyorsun. Bebekken eşitsin teni, şekli başka olsa da sıcaklığı aynı olan bir annenin ve iki memenin süt haznesinden ibaret yaşam. Sonrasında başlıyor hayat yolunda yürüyen çocukların, ayak sesleri, yaraları, sevinçleri, acıları ve de bakışlarındaki değişimler. Meleklerin yeryüzündeki aynasıdır çocuk yüzleri masum ve tertemiz. Hiç bir kir silinemez değildir çerçevelerinde ve hiçbir resim yansıtamaz bu denli yüreklerindeki yangını gözlerindeki gibi.

Ötekileştirilmiş çocuk olmak çok zordur. Küçücük bakışları, elleri, yürekleri yaşadıklarıyla kocaman olur. Erken büyümek zorunda bırakılırlar. Adaleti kitaplardan değil yaşamdan öğrenirler ve bu kelime sözlüklerdeki açıklamasından öteye gidemez hikâyelerinde. Akranları sıcacık, duvar kâğıtları ile süslü şık mobilyalı ve de mekân yataklı odalarında yatarken, Onlar annelerinin itina ile hazırladığı her yıl söküp söküp diktiği yamalı döşeklerle güne merhaba derler her sabah sırt ağrılarıyla. Kendi hayallerini özensiz içinden geldiği gibi resmedip yastıklarının altına saklarlar. Servis ya da aile fertlerinin birinin kullandığı araba ile yol alır şehir çocuğu okuluna. Ötekileştirilmiş çocuk ise kâh eşeksırtında, kâh anasının omzunda, kâh saatlerce yürümekten nasır tutmuş ayaklarıyla okuluna koşarlar. Ya tarlada bir kaya, ya mutfakta yemek yaparken tezgâhın üstü ya da boya sandığından yaptığı masa ders çalıştığı obje olur. Okuldan gelince çoğu zaman yemeği yapar anne olur, odun kırar baba olur, altı kirlenen kardeşini temizleyen abla olur. Ötekileştirilmiş çocuk çocuk olmanın dışında her şey olur. Biz yırtarken kendimizi önündeki yemeği bitirsin diye o aile fertlerinden kalan kırıntılarla aç midesinin ıslık müziğiyle uykuya dalar. İstemeyi bilmez, bir şey alınmadığında ağlamayı da. Hayal eder sadece ve elde etmek için olabildiğince hızlı koşar yaşam maratonunda. Başarılıdır ötekileştirilmiş çocuk gözlerinin içi parlar çaresizlik en büyük kamçıdır yaşam koşusunda. Her ne yaşarsa yaşasın ne kadar üşüse de küçücük bedeni, çenesi de vursa ayakları yere bere içinde de kalsa öğretmeninin ağzından çıkan her söz kurtuluşun şifreleridir. Kulaklarını, gözünü dört açar çünkü umut o güzelim öğretmenlerindedir. Karanlığın bir kibrit ışığıyla aydınlanacağını bilen öğretmenler yol olur bu zihinlere.

Sözüm o ki çocuk önüne başka bir kelime getirilemeyecek bir ifadedir. Çocuk çocuktur. Başka ismi ve ön eki yoktur. Kürt, Türk, İngiliz, Kız, Erkek ya da Afrikalı çocuk değildir. Tüm çocuklar için eşit yaşam koşulları dileklerimle? Sevgiyle kalın.

YASEMİN BİRBUDAK

 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir